6 Mart 2007 Salı

Evler / ASC (Yükselen Burç)

YÜKSELEN BURÇ

Astrolojiyle uğraşmaya başladığımız ilk zamanlar, genellikle burçların tanım ve açıklamalarını öğrenmeye başladığımız anlara denk gelir. Sonrasında planetlere giriş yaparız ve en son olarak ta klasik dilde sıklıkla „köşeler“ olarak bilinen ve horoskopun çıkış noktalarına denk gelen köşe evleri yerlerini alır. Ancak ASC, MC, DSC ve IC´den oluşan bu dörtleme yine de eksik bırakılır ya da daha sonra „anlaşılmak“ üzere bir kenara bırakılır. Veya en iyi ihtimalle gezegen ve evlerle birlikte, herhangi bir ayırım yapılmaksızın bir solukta geçiliverir. Halbuki bir horoskopta ASC ya da alışılagelmiş şekliyle yükselen burç, daha en başından itibaren öğrenilmesi gereken ayrıntılarla doludur.

Herşeyden önce, yerin kendi ekseni etrafındaki günlük dönüşü dolayısıyla her 24 saatte bir herbir burç doğu ufkunda doğar ve buna uygun olarak ta ortalama her 2 saatte bir bir burç kendisini doğuda gösterir. Burada önemli olan, ASC´nin diğer horoskop elemanlarına oranla daha hızlı oluşudur ve böylece, herbir bireyin yükselen burcu nadiren birbirleriyle aynı olur. Yükselen burç bir insanda değişimi en hızlı görülen faktör olduğundan, kişinin dışarıdan görülen ve diğerleri tarafından en somut biçimde anlaşılabilen özelliklerine de karşılık gelmiş olur.

İlk olarak kavranılması gereken, yükselen burcun gezegenlerden apayrı bir kimlik ve karakterde oluşudur. Gezegenler astrolojide Dünya´yı merkez alarak onun çevresinde dönerlerken, ASC Dünya´nın kendi etrafında dönüşünden yola çıkılarak kendisine ulaştığımız noktalar arasında en önemlilerinden birisidir. İkinci olarak, ASC´nin – gezegenlerin tersine – kendi, görülebilir bir „vücudu“ olmaz; dolayısıyla toparladığımız zaman, ASC ne etrafında döndüğü bir merkeze sahiptir ve ne de gezegenlerde olduğu gibi görülebilir, fiziki bir oluşumdur. Sadece bu nokta dahi, ASC´nin şu ana kadar bildiğimiz dışsal özellikleri anlatmasının dışında belirli bir iç, psikolojik dinamiğe de sahip olduğunun göstergesidir. Ancak ASC, yine gezegenlerden farklı olarak bir insanı tanımlamaya yarayan en önemli noktalardan birisidir çünkü sadece yükselen burcumuz haritamızdaki en kişisel alandır; gezegenler ise, bize ya da herhangi birşeye bağımlı olmadan kozmik bir pozisyona sahip olabilirler: Örneğin Güneş Koç burcunda olduğunda, bu herkes için genel geçer, kişiden bağımsız ve haritadan haritaya değişmeyen bir resimken, ayrı yerleşim bölgelerinde Dünya´ya gelen bir insan için yine ayrı ayrı ASC dereceleri mevzu bahis olacaktır. Ve ASC işte bu yüzden, kişiden bağımsız olamama durumu sebebiyle gezegenlerle aynı karakteristik yapıyı paylaşamaz; gezegenler kozmik pozisyona sahip olabilirlerken, ASC ve diğer noktalar „dünyasal“ hatta daha da önemlisi „yerel“ pozisyon almak zorundadırlar. Dolayısıyla gezegenler herkes için sahip olunan öznelerken, ASC kişinin parmak izidir.

Peki ama „parmak izi“ astrolojik anlamda neye denk gelebilir ya da ne amaçla konumuzda önemli bir yere sahip olabilir? Bunun tek açıklaması, ASC´nin kişinin gideceği yol üzerinde söz sahibi olması olarak betimlenebilir. Sıklıkla bu göreve Güneş´i layık görsek te Güneş, aslında bizim sadece kendimizin içinde ve diğerlerinden bağımsız olarak takınacağımız hedefler olarak açıklanabilir; batış noktasında olmadığı sürece, bir Güneş hedef ve amaçları diğerleriyle paylaşmamıza izin vermez ya da en azından özünde böyle bir görev ve kimlik üstlenmez, yani kendi içinde bir bütünlük ve saklılık taşır. Yükselen burç ise çok farklı bir amaç için buradadır. Kişiler, – karşılaşan iki insanın Güneş´leri arasında belirli bir açısal ilişki olmadığı sürece – bizde ilk olarak Güneş´i idrak etmezler; bu, tamamen yükselen burçla ilişkilidir. Yani daha iyi bir tabirle, bir insana ya da belirli bir objeye dışarıdan baktığımızda ilk olarak gözümüze çarpan Güneş değil ASC´dir. Aslında tabi ki bundan daha doğal birşey olamaz çünkü sadece yükselen burcumuz, haritamızdaki en kişisel alandır.

Bunu söylemekle, özünde başka bir ilgi çekici noktaya geliyoruz ki o da, ASC´nin başkalarıyla paylaştığımız bir nokta olabilmesi olarak açıklanabilir. Peki bir nokta hem nasıl bu kadar kişisel olabilir hem de nasıl diğerleriyle paylaşılabilecek özelliklere sahip olabilir? Bunu da, yine açısal ilişkiyle açıklamak mümkündür ve özünde hiç te saçma değildir. Şöyle ki, ASC başkalarını temsil eden ikametle yani DSC ya da VII. evle karşıt görünüm ilişkisi içindedir. Ve birbirlerine karşıt duran her nokta, bir yandan kendi kimliklerini taşırlarken, diğer yandan da karşıt noktalarına yönlenmek zorunda kalırlar. Yani daha iyi bir ifadeyle karşıt noktalar, aynı konunun farklı şekillerde vücutlanmasıdır; örnek olarak Boğa ile Akrep burçları arasındaki ilişki söylediklerimize temel oluşturabilir: Her iki burcun da temel konusu „sahip olmak“ olarak algılanabilir ne var ki Boğa, bunu kendi malına sahip olmak olarak ifade ederken, bu Akrep´te daha çok başkalarına, başkalarının sahip olduklarına sahip olma güdüsüyle ilişkilidir. Dolayısıyla, birbirlerinden çok farklı olarak görünen iki karakter arasında hem çekim hem de itim görebiliriz. Buradan hareketle ASC – DSC aksı, anlamını kişisellik ve ortaklık olarak günyüzüne çıkarır. ASC´yi, kişinin yaşantısı boyunca yönlenmesi gereken amacın belirteci olarak görmek yanlış olmaz. Kişi, sadece ve sadece sağlıklı bir yükselen burç ile koyduğu hedeflere ulaşabilir. Gezegenlerle, elimizde işleyebileceğimiz materyallere sahip olduk, yükselen burçla da nereye gideceğimizin ayırdına varırız.

Peki bu hedefler için çok kaba hatlarıyla nelere ihtiyaç olabilir? Bu yazıda biraz önce de ifade edildiği gibi, her nokta kendi karşıtıyla ve sadece bununla değil uyumlu noktalarıyla da bir bütündür. Örneğin ASC ile DSC noktalarının yöneticilerinin uyumu, kişinin kendini gerçekleştirmesinde ortaklıklara ihtiyacı olduğunu gösterebilir. Tersine bir uyumsuzluk ise, herhangi bir ortağın ya da düşmanların, kişinin amaçlarına koşu yolu üzerinde taşlar olmasının belirtecidir. Ancak herşeye rağmen, yine de büyük bir şansımız olduğunun farkına varmak zorundayız çünkü yaşam, uzunluğu dolayısıyla kişinin kendini geliştirebilmesi ve çıkış yolları bulabilmesi anlamında büyük fırsatlar sunuyor ve bizler de bunu natal haritamızda görebiliyoruz; zorlu bir ASC yöneticisine sahip bir insan, bunun farkına vardığı andan itibaren onu işleme zamanına sahip olabiliyor. Halbuki bir soru haritasında cevabı işleyebilecek zaman tanınmıyor bize. Bu anlamda, bir natal harita ile soru haritası arasındaki temel fark ta „işlenebilirlik ve işlenememezlik“ olarak özetlenebilir. Astrolojiyle, aslında yaşamın en derin gizleri ve kurallarına sahip oluyoruz ve bunu açıklamak için de az önce ifade ettiğimiz, „kişinin gelişebilmesi için çok kaba hatlarıyla nelere ihtiyaç olabilir?“ sorusunun cevabını aramak istiyoruz.

İlk olarak, ASC doğal astrolojik düzenekte XI. evle uyumlu görünüm halindedir. XI. evi genel anlamıyla „vizyon, gelecek, arkadaşlar, idealler ve gruplar“ olarak ifade edersek, demek ki kişinin kendini gerçekleştirebilmesi direkt olarak belirli bir ideal ve vizyon sahibi olabilmekle ilişkilidir.

ASC noktasının III. evle ilişkisi de, onun XI. evle olan ilişkisiyle benzer bir kalite taşır; komunikatif yetimizin yeterli olması ve fikirlerimizin genişliği, amaçlarımıza yakınlaşmamızı kolaylaştıracaktır.

Yükselen burçla IX. ev arasındaki bağlantı ise, kişinin önüne koyduklarının güven ve inanç temelinde daha rahat gerçekleşebileceğinin kanıtı olarak önümüzde duruyor; kişi yaptığına ve varoluşunun anlamına ne kadar yakınlaşırsa, güven duyar ve ona inanırsa, mevcut ruh ta o kadar rahat akış bulur.

V. evle olan harmonik ilişki, bireyin bir bütün olarak varolabilmesinde onun belirli bir şansa ihtiyacı olması gerektiğini sembolize ediyor; kendimizi ne kadar rahat ve engelsiz ifade edebilirsek, ne kadar spontane olabilirsek o kadar „ben“ olmaya yaklaşırız.

ASC´nin MC ve IC noktalarına rahat bir akış içinde olmaması, bireyin gelişiminin sadece köklerimiz ve amaçlarımıza bağlı olmadığını gösteriyor; kişi, salt köklerine bağlı kaldığında geçmişinden geleceğine açılan kapıyı farketmeyebilir. Diğer şekilde salt amaçlarımız için yaşıyorsak, bu defa da spontaneliğimizi ve ASC´nin Koç burcuyla ilişkisinden yola çıkarak sembolize edilen rahat davranabilme, „şimdide yaşama“ özelliğimizi yitirebiliriz. Hedeflerin aşırı ön plana çıkarılması, Koç burcunun „anlık“ enerjileriyle bağdaşmayı zorlaştırır. ASC, „nereden geldim (IV. ev), nereye gidiyorum (MC)?“ ikileminin tam ortasında bulunduğundan, bu sorularla aşırı haşır neşir olmak, kişinin sağlıklı gelişimini engelleyebilir.

ASC´nin II., XII., VI. ve VIII. evlerle ilişkisi, yarım sekstil ve quincunx açıları anlamlarıyla ifade edilir. Aslan ve Yay enerjileriyle rahat akış içerisinde bulunan bir ruh, Akrep´in görece siyah ve kontrol düşkünü enerjileriyle engellenebilir. Yükselen burç aynı zamanda „sağlık“ anlamına da geldiği için, fazla kontrole yönelik duygular, kişinin kendini ve sağlığını kaybetmesini kolaylaştırabilir. Üstelik ASC´yle ifade edilen bireysel kimliğin bu yüzünün, takıntılardan daha ziyade vizyon ve iyimserliğe ihtiyacı olduğu da açıktır. ASC ile VIII. ev arasındaki bir bağlantı, her ne kadar karizmatik görünebilse de, aradaki quincunx enerjisi bu tür bir davranış biçiminin en nihayetinde hayalkırıklarını da beraberinde getireceğini gösteriyor.

ASC´nin VI. evle bir ilişkisi de bu anlatılanlardan çok farklı bir çizgide değildir; sürekli dert ve yük altında çile çeken bir ruhun rahat gelişim olanağına sahip olabilmesi ve kişinin de yine de bir çıkış yolu olacağına inanması (quincunx), hazin bir sonla sonuçlanabilir.

II. ve XII. evle olan yarım sekstil ilişkisinden çıkarmamız gereken sonuç ise, kişiliğin ne hayal kurmakla ve ne de aşırı sahip olmacılık ya da maddecilikle uyuşma içerisinde olmayacağı gerçeğidir. Bunlar tabi ki salt olumsuz olarak algılanmamalıdır; VIII. evdeki bir ASC yöneticisinin gücünü haritada tartmak zorundayız. Güçlü bir ASC yöneticisi, kişinin kimliğini de daha rahat bulmasını sağlar.

Burada değinilen noktalar, bireyin kimliğinin hangi enerjilerle rahat, hangileriyle daha uyumsuz olduğunu, doğal astrolojik düzeneğin kendi doğasından yola çıkarak açıklamaya çalışmaktı. Bu noktada, ASC´nin horoskopun evleriyle olan bağlantıları daha da derinlemesine analiz edilerek, hayatın gizi hakkında daha anlamlı bilgilere ulaşmak olasıdır. Yükselen burç ile, hayatımızın sonuna kadar sürecek bir sürece başlangıç yapmış oluyoruz ve haritanın bu noktasındaki enerji de, bizim yaşama hangi silahlarla başladığımızın göstergesidir. Hayatın kendi akışı içerisinde nasıl bir rol üstleniyoruz ve hangi kimlikle mücadele ediyoruz şeklinde soruların biricik cevabı bu bölgede saklıdır.

Dolayısıyla toparlanacak olursa, onun, kişinin amaçlarına ulaşması yolunda yol gösterici bir levha görevinde bulunduğunu ve bundan başka dünyaya hangi gözle baktığımızı ve nasıl bir davranış biçimi göstermemiz gerektiğini anlattığını belirleyebiliriz. Klasik yaklaşıma göre de yükselen burç kişinin özellikle fiziki dünyada varoluşunu, şeklini ve belirli karaktersel özelliklerini içeren bir komplikasyon olarak görülür. ASC, ruhun daha fiziki oluşumun gerçekleşmediği kozmik BİR´in (Balık) bir sonraki basamağında, zaman ve mekan polaritesinde vücuda gelmesiyse, onun kişinin şeklini anlatması da gayet mantıklıdır çünkü sonuçta, ascendare ya da horoskop(1) – örneğin gezegenlerden farklı olarak – sadece biz bir birey olarak ortaya çıktığımızda ortaya çıkar. Bu anlamda haritanın kişiye en hitap eden noktasının, yine kişinin kendine has vücudunu ve şeklini simgelemesi de doğaldır ki kaçınılmazdır.

Yükselen burç bunun dışında, soru haritaları cevaplama metodundan da bilindiği üzere kişinin kendisini anlatır; sağlığımızın ne durumda olduğu ve son olarak ta doğumun şekli ve türü de yine ASC´nin temel konuları arasındadır.

Bu konuyla bağlantılı olarak ve tamamlayıcı olması açısından „Dekanatlar Öğretisi“ konusuna da bakınız. Dekanatlar birincil temelde ASC derecemizde kullanım buluyorlar. Makalede Ali Ben Ragel ve İbn Ezra´dan bilgiler aktardık ve özellikle İbn Ezra´nın dekanat anlamlarına ilişkin vermiş olduğu bilgiler, bugüne kadar görmüş olduğumuz bize göre en net ve doğru yükselen burç anlamlarını vermektedir.

Dipnotlar ve Kaynakça

(1): Lat. Ascendare: yükselmek, doğmak = ASC.
Horoskop : „Saati gözlemek“ demektir ve bu sebeple Antik çağda ASC anlamına gelmekteydi; „saate bakıldığında“ belirlenmesi gereken en önemli faktör, doğaldır ki yükselen burç derecesidir.