Astroloji ile uğraşıyorsak, bu, haritanın XII. alanıyla da bir şekilde ilişki içerisinde olduğumuz anlamına gelir çünkü bu evle sembolize edilen ilham, içgüdü, his gibi kavramlar, örnek olarak bir haritayı yorumladığımızda da ihtiyacımız olan en temel öğelerdir. Astrolog, sadece astrolojik teknikleri öğrenmeyle astrolog olamayacağı için güçlü bir XII. alana sahip olmak, özellikle astrolojinin anlam ve öneminin kavranılmasında ve pratik olarak ta harita yorumlamakta önemli bir yer işgal ediyor. Bir insan hayatı temel olarak 2 ana direk üzerine oturabileceği için – ki bunlar ya psikolojik ağırlıklı ya da reel olay ağırlıklı yaşamdır – öngörüde bulunurken, kişiye dair olayların bu alanlardan hangisiyle ifade edileceğini bilmek zorundayız ve bunun için de bir parça ilhama ya da içgüdüye ihtiyaç duyarız; öyle ya, kişinin II. evinden geçen Jüpiter belki sadece maddiyat anlamına gelmiyordur, kişi bunu belki de sadece içsel olarak yaşayacaktır. İşte bunun ayırımını yapabilmek için belirli bir his yetisine sahip olmak gerekiyor.
Tam bu noktada, doğal olarak XII. evin de öğretisine gelmiş oluyoruz. XII. ev kişinin sebebini kavramakta zorluk çektiği, mantık yürüterek ulaşamayacağı temellere dayanır ve bu da hakikatın bir diğer, modern dünya insanına daha yabancı olan yanını oluşturur. Bir karşılaşmaya bakarsınız, sizden takımlardan hangisinin kazanacağına dair bir fikir yürütmeniz istenir ve siz de herhangi bir takımı öne çıkarırsınız. Ancak galip gelecek takımı güçlü olarak hissetmişsinizdir. İşte artık bu noktadan sonra sizin yorumunuzun tersine söylenenler önemli değildir; tüm başaksal ayrıntılar (parçaları birleştirme, mantık yürütme…vs.) anlam ve önemlerini yitirirler. „İçime doğdu“ sözü tam olarak bir Balık burcu anlatımıdır.
XII. evin bir diğer anlatısı da, onun düşlerimizi, ruhsal anlamda başka alanlara geçmemizi, kendimize çekilmemizi kapsamasıdır; bunlar, çoğunlukla direkt bilimsel ya da analitik zeka aracılığıyla zor anlaşılan kavramlardır ve dilsel olarak ta en azından ifade edilebilmeleri kolay olmaz.
XII. eve klasik öğretide ağır anlamlar yükleniyor: Örneğin Batlamyus, Tetrabiblos´ta, bu alana düşen gezegenlerin en ağır ve etkili sislere karşılık geldiğini ve gezegenlerinin burada ne renklerinin ne de büyüklüklerinin görülebildiğini söylüyor. Bu kesinlikle doğru bir yargıdır çünkü ASC ile XII. alan arasındaki en temel ayırım burada yatar; ASC kişinin görülen fiziğiyle ilgili bir bölümken, XII. ev o fiziğin daha tamlığına ulaşmadığı ve belirli olmadığı şeklinde anlamları yüklenir ve bünyesinde barındırır. Burada „görülmeyen“ bulunmasına rağmen, XII. evde aslında geçmiş ve geleceğimizin üzerine kurulacağı potansiyel tohumu da görmüş oluyoruz; bu bir ruh, ışık, ilham, hatıra ve kendisinden tüm yaşamımızın şekilleneceği kalitedir. XII. evi engin bir deniz olarak algılarsak, bu denizin içinde bizi biz yapacak herşeyin yüzdüğünü görebiliriz; o okyanusun derinliklerinde, geçmiste ne olduğu, şu anda olan ve gelecekte ne olacağı yatmaktadır. ASC´yle birlikte gerçi evet, bir çıkış yapmış oluyoruz ancak bu çıkışın hangi temel direkler üzerine kurulacağı, tamamen XII. evle ilgilidir. Genel olarak XII. evde, gözle göremediğimiz her şey toplanabilir: Farkına varamadığımız kaliteler, rüyalar, diğer boyutlar, bilinçaltı veya bilincimize daha çıkaramadıklarımız. Ölümle karşılaştığımız zaman (Neptün bakış açısından: Materyal alanı terkettiğimiz zaman) bize kalan tek şey hatıralar oluyor. Bu hatıraları herhangi bir bitki tohumuyla karşılaştırabiliriz; eğer yeterli şartları bulabilirlerse yetişir, çiçek açar ve meyve verirler. İşte planetler XII. evden dışarıya çıkış bulabildikleri zaman bu ilham, bu hatıralar, bu yaratıcılık ortaya, günyüzüne çıkar. Örneğin XII. evde Aslan burcunda MC´ye altmışlık görünüm kuran bir Merkür, sizin stand-up tarzı şovun en iyisini yapabileceğinizi ve sözlerinizde derin bir ilham ve yaratıcılık olduğunu pekala gösterebilir. Buradaki bir Venüs, elinize resim yaparken Picasso kıvraklığı verebilir, Pluto sezgilerinize daha bir güç katar, Ay size en güzel hayalleri kurdurur ve Uranüs te sizi sezginin en ilginç boyutlarına taşıyabilir. Örneğin Uranüs´ü XII. evde olan Bulgar bir falcı(1) tanımıştım ve en büyük özelliği ışıktan (=Uranüs) gelecek okuyabilmesiydi; en derinde yatana, en dipte olana sadece bir mum ışığıyla ulaşabiliyordu.
XII. evlerinde planet yoğunluğu (özellikle Güneş ve Ay) olan insanların bir kısmı sık sık yaşamlarını yalnız geçirebilir veya onun uzun bir kısmını hastanelerde tüketebilirler; aynı kaliteleri yaşayan diğer bir kısım ise, hayatlarının yaratıcı süreçlerinin kendilerini ayakta tuttuğunu ve ilhamın, kendilerinde göze çarpan en büyük güçleri olduğunu ifade edebilirler. Değişik kişilerin bu değişik yorumları, aslında XII. evin, hepsi olumsuz olmayan bu iki ayrı kalite üzerinde yükseldiğini göstermekte. Ruhsal anlamda ise tüm bu hatıralar, embriyolar gibi derin sularda varoluşlarına zemin hazırlayacak uygun şartların oluşmasını beklemektedirler. Birazdan olay beklediklerine değecek ve hatıralar, Koç´la birlikte yeni baslangıcı, doğumu göze alma cesaretini göstereceklerdir. Felsefi anlamda ise bu Koç süreci, soyutun, hatıraların maddeleşmesidir. Fiziksel dünyada gördüğümüz hersey, aslında XII. evin o çok derin sularında bulunmakta. Doğduğumuz andan itibaren (fiziğe çıkarken), yaşam sürecimiz içerisinde göreceğimiz, rastlayacağımız herşey aslında bize çoktan hatıralar olarak yükleniyor. Her birimizin bir XII. evi var ve yine her birimiz, tüm evrenin bilincini içimizde taşıyoruz; her bir küçücük parça aslında bir bütünün parçaları. Yine her birimiz kozmik zekanın bilgilerine sahibiz; XII. alanda doğumumuzun ve gelişimimizin bilgileri yatıyor.
Aramızdan bazıları, bu en mistik ve en soyut evin diğerlerinden daha çok farkındalar. Bazı çok önemli duru–görücüler, bazı çok yetenekli astrologlar, önemli sanatçılar ve aynı veya benzeri hatlarda ilerleyen daha niceleri buna örnek olarak sayılabilirler. Öte yandan, özellikle Güneş ve Ay´ın buradaki konumları zor olarak değerlendiriliyor. Çünkü bu insanlar, yukarıda anlatmaya çalıştığımız tüm bu özelliklerinin farkındalar; içsel olarak cok şey taşıdıklarını biliyorlar ancak bu özelliklerini nasıl kullanacaklarından daha tam anlamıyla emin olamadıkları için fiziki dünyaya açılma zorluğu çekiyorlar; realite acı veriyor. Özellikle yaşamlarının ilk, daha belirli bir bilinç seviyesine çıkmamış zamanlarında çok rastlanan bir olay bu. İşte XII. Ev, bu yüzden sık olarak olumsuz değerlendirilir.
Hatıralar, rüyalar dünyasında herşey mükemmeldir. Balık burcunun (ve dolayısıyla XII. evin) baş sıkıntısı olan eylemsizliğin de asıl sebebi işte budur. Balıklar – genel anlamda – pratik yaşamda o mükemmel dünyayı bulamadıkları için kendilerini ya hayaller dünyasında ziyan ederler ya da yok olup gitmelerine zemin hazırlarlar. (Burada sabitlemelerde bulunduğumuz sanılmasın; bunlar sadece Balık burcunun kimliği, temel eğilimleri). Öte yandan, felsefi ya da dinsel olarak ta, eğer bir yerde herşey mükemmelse, oraya en fazla cennet denebilir ve cennet te bu anlamda XII. evdir; „cennetten kovulma“ ise, XII. evden I. eve (fiziki, reel yaşama) atılmadan başka birşey değildir. Biz cennetten kovulduğumuzda hayat ta başlamış oldu ve birşey Koç´la birlikte „başlar.“
XII. evin gözden kaçmaması gereken cok olumlu özellikleri de var diğer yandan. Büyük yaratıcılık, birçoklarının isteyip te sahip olamadıkları önemli bir yetenektir; yaşamda hayallerin gerçeklesmesini saglayan temel bir prensiptir.
"Eğer XII. ev hastaneler anlamına geliyorsa, bu aynı zamanda iyileşmedir,tedavidir; izolasyonsa eğer, aynı zamanda içe yönelmedir, kendini bulmaktır; hayalkırıklığıysa, aynı zamanda gerçeği tanımaktır." (2) Herşey, çift taraflı değerlendirilmek zorundadır.
XII. alanda planetler, kendilerini başkaları için kaybederler ve bilinçleri de sözkonusu değildir; benlik, başkalarına hizmet için çözülür. XII. evle birlikte merhamet ve iyi niyet gibi kavramları da sözlüğümüze almak durumunda kalırız. XII. ev planetleri kendilerini feda ederler ve karşılık beklemezler ancak hayalkırıklarına da yatkın bir görüntü çizerler. Dolayısıyla bu ikamet, bilinçsizliğin, daha doğrusu bilincin en dip noktasını da sembolize etmiş olur; fiziki olan çözülür ve yerini dağınık ve sisli olan alır.
Ancak tabi ki bu, aynı zamanda sanatın ve yaratının da dostudur; derin ilham, kendini kaybetmekle ve bilinçten uzaklaşmakla ilintili bir özelliktir. Bilincimizi serbest bırakmadığımız zaman, derin yaratma içgüdüsüne, ilhama açık kapı bırakmıyoruz demektir. Dolayısıyla ilham, kendimizi kaybettiğimiz noktada çıkacaktır karşımıza. Böylelikle XII. ev, aynı zamanda da olaylara duygularımızla yaklaştığımızı ve hiçbir şeyi rasyonalize edemediğimizi gösterir; birçok şeye derin bir sis perdesi ardından bakar, olayları pratik topraksal temelde göremez ve değerlendiremeyiz.
Diğer yandan bu ev beklentilerimizin yeridir; ancak beklentilerin hayalkırıklarıyla karışması, bu evin hayalci yapısının doğaldır ki temel bir uzantısıdır. Her ne kadar hayaller ve beklentilere ihtiyacımız olsa da, bunların bir şekilde somut tabanda vuku bulması gerekmektedir. Ancak bu ev, bahsi geçen bu ana özneyi görebilmekten uzaktır. „Ulaşılmaza özlem“ olarak tanımlanabilen ve 150˚lik açıyı sembolize eden quincunx görünümünün de, dolayısıyla Balık burcuyla ilintisi yadsınamaz. XII. ev, özler. Bu özlem ise tamamen hayallerle ilişkili, kaybedilmiş olana özlem olarak algılanabilir. Kaybedilmiş olan, bir anlamda cennettir ne var ki o da, insanoğlunun fiziki dünyada varoluşuyla birlikte yitirildi. Buradan hareketle, XII. alanın bir diğer anlamı olarak ta „son“ ve „bitiş“ gibi kelimelerin altını çizmeliyiz.
XII. ev, IV. ve VIII. evlerle mundan üçgen görünüm halindedir. IV. evle olan üçgen, bu evin köklerimizle derin bağlantıda olduğunu gösteriyor çünkü „kök“, kaybedilmeye, ölüme en yakın olandır. Başka bir anlamıyla da, bir insan en çok ve en rahat olarak „odada, evde“ (=IV. ev) yalnız, kendisiyle başbaşa kalır, hayaller kurar. Öte yandan VIII. ev de, XII. evin kendisini feda etmeye yatkın özelliğiyle uyum içindedir.
II. ve X. evle olan mundan altmışlıklar ise, hedeflere ulaşırken kurbanlar vermemiz gerektiğini sembolize ederken II.evle olan bağlantı da, kişinin maddi temellerinin ya da materyal hakikatin gerçekte XII.evin amateryal köklerine dayandığını açıklayabilir. Öte yandan Balık burcu da – tarafımızdan çoğu kez gözlemlendiği üzere – Boğa burcunda büyük bir güven duygusu taşır.
III. ve IX. evle olan kare görünümler, XII.evin yapısı yoluyla kendisine ulaşılan hakikatin, bir İkizler burcu mensubunun yüzeysel değerlendirmeleriyle ulaşılamayacak özellikte olduğunu gösteriyor; İkizler düşünüş yapısı ve tarzı, Balık düşünüş yapısı ve tarzına tamamıyla yabancıdır. IX. evden yayılan umut enerjisi de, yine XII. evin daha sisli ve bulutlu ortamına karşıdır. ASC ve XI. ev ile kurulan yarım altmışlıklar, bu ikametlerin birbirlerini tanımadıklarını gösteriyor. Yanyana olan burçlar birbirlerine tamamıyla yabancıdırlar. Koç burcu sembolizasyonu altında Dünya´ya gelen bebek, nereden geldiğini bilmez, o yeri unutmuştur, tanımaz. XI. evle de bir bağlantı yoktur çünkü „son“ ile „vizyon“ kelimeleri, birbirleriyle herhangi bir akrabalığa sahip değildirler; „gelecek“, „sonu gelmiş olan“ için tasarlanmaz.
VII. ve V. evle olan quincunxlar da, XII. evin özellikle ulaşma özlemi çektiği konulara karşılık geliyor. Demek ki bir Balık, genel itibariyle kendini gerçekleştirme ve ortaklık kurma özlemi içerisindedir. Ya da örneğin „içerde adalet olmaz“ dediğimiz zaman da, direkt olarak Balık´la Terazi burçları arasında, içinde „olmayan şeye özlem“ anlamını barındıran bir söz söylemiş oluyoruz.
Toparlayacak ve XII. evin artılarını, eksilerini biraraya getirecek olursak, şu anahtar ifadelere rastlarız:
+ Hayalgücünün yaratıcılık gerektiren eylemlerde kullanımı, sanat ruhu, kendini de koruyarak yardım etme içgüdüsü, bilincin çözülmesi sonucu kolektifin farkına varma, bizi var eden ve besleyen temel ruh, ilham, rüya, derin yaratıcılık, kendimizi başkalarına adayabilme gücü, kendimizi daha kutsal bir amaç uğruna feda edebilme ve verdiğimiz kurbanlar.
- Karışıklık ve düzensizlik, kaos, somut olmayan beklentiler sonucunda gelen hayalkırıklığı, kurban edilme, bilincin aşırı çözülmesi ve kendini kaybetme sonucu gerçeklerden uzaklaşma, kandırılma, sömürülme, „ben“in yok oluşu, yalnızlık, izolasyon, saklı kalan, su yüzünde olmayan, karakter zayıflıkları, iç ve dış düşmanlar, daha reel olarak ta hastaneler, hapishaneler, koğuşlar, tecrithaneler, sürgün olarak bulundurulduğumuz yerler.
Dipnotlar:
(1): Bu arada, Bulgaristan Türkleri bu tip falcılara (hem falcı hem şifacı aslında) „bakımcı (ya da bakıcı)“ diyorlar.(2): Kaynağı bulamadım.